30 Ekim 2015 Cuma

”Düşündüğün gibi yaşamalısın”


“Halkları oluşturan insanların büyük bir kısmı devlet başkanlarının yaşadığı gibi bir hayatı yaşamıyor. Ben ülkenin büyük bir bölümünün yaşam tarzı nasılsa öyle yaşıyorum. 

Devlet başkanlarını azınlıkta olan bir grubun yaşadığı sisteme dahil etmeye çalışan bir mekanizma var. Düşündüğün gibi yaşamalısın. Aksi takdirde yaşadığın gibi düşünmeye başlarsın.”

José Mujica veya kısaca Pepe
Fotoğraf: 30 Ekim 2015, Kabalcı Kitabevi, Beşiktaş


26 Ekim 2015 Pazartesi

"Graffiti" ile "Street Art" savaştı. Kaybeden olmadı.

Beni "street art" dünyasıyla tanıştıran Pera Müzesi'nin 2014 yılında açtığı "Duvarların Dili" sergisinin konuklarından biri de Amerikalı sanatçı Futura idi. Futura sergi için Türkiye'ye gelmişken ayağının tozuyla bir de duvar boyadı. Bu duvarın devamını da Türkiye'den No More Lies ve Turbo tamamladı. A. Yavuz Kocaömer Engelliler Parkı’nda, bu sanat duvarının önünde No More Lies ve Turbo'yla buluştum. Graffiti ile street art savaşırsa ortaya ne çıkar, diye sordum.

No More Lies'ın kuşlarıyla Turbo'nun robotu savaş halinde...

İlk ne zaman boyadınız?

Turbo: İlk 1985’te boyadım. Onun adı boyamak değil aslında, karaladım diyelim.
No More Lies: No More Lies’ın doğum tarihi 29 Ekim 2011. Başlangıçta poster ve sticker yapıyordum ama zaman içinde stencil üzerinden evrildi işler. Spray boya ile ilk yaptığım stencil yaklaşık bir sene sonraydı.

Neredeydi?

Turbo: Şirinevler.
No More Lies: Galata Kulesi’yle  Bankalar Caddesi arasında bir arsadaydı.

Hâlâ duruyor mu?

No More Lies: Evet duruyor. Galata Kulesi’ne çıkıp sağ çaprazına Bankalar Caddesi’ne doğru aşağı dikkatli bir gözle bakarsan utangaç bir zebra görürsün. Galata sokaklarında dolanırken bu boş arsayı gördük ve artık bir şeyleri duvarlara boyayacaksam buranın doğru yer olduğuna karar verdim. Derisi şeritler halinde soyulunca zebraya dönüşen bir desen çizdim. Gerçek boyutundaydı, kâğıt olarak mukavva kullandık. Çok detaysız olmasına rağmen bizi ciddi zorladı kalıbı hazırlamak. Boyamaya gittiğimizde alanın parmaklıklarla kapatıldığını ama yeni yapılan kapısının açık olduğunu gördük. Bir gün sonra gündüz gözüyle görmeye gittiğimizde artık “Zebra”mız korumaya alınmış ve kapısı da kilitlenmişti. Sonuç olarak hâlâ duruyor yerli yerinde…


Turbo: Benimkisi durmuyor. O dönemdeki sprey boyalarla şimdiki sprey boyalar farklıydı. 84’te “Beat Street” filmini seyrettim. O filmde graffitinin aslında ne olduğunu gördüm. Daha önce break dance plaklarından görüyordum. Oradan gaza gelip kâğıtlara falan yapıyordum. O filmi seyrettikten sonra bunu ben de yapmalıyım diye sokağa çıktım ama yıl 85 ve Türkiye’de sprey boya nereden bulacaksın? Gittim nalburlara araştırdım, bir tek beyaz renk buzdolabı boyamak için üretilmiş sprey boya vardı. Biz bir-iki yıl beyaz boyayla sağı solu karaladık. Sonra o markanın siyahla, kırmızısı çıktı. Tabii şimdi kullandığımız boyalara göre çok kötü boyalar. Şimdi kullandığımız sprey başlıkları dişidir. Eskiler erkekti. Farklı kalınlıklarda sıkmak için tuhafiyelere gidip deodorantların başlıklarını çalardık. Mesela x marka kalın sıkıyor, y marka ince sıkıyor diye belirlemiştik. Ondan sonra yabancı boyalar gelmeye başladı. Farklı farklı renkler geldi ama pahalıydı. Çocuğuz, harçlıklarımızı biriktirip boya alacağız. Bir hafta para toplayıp iki boya alırdık. Sıkıntılı dönemlerdi.

89’da Zeytinburnu’nda tren yolunda köprüyü boyarken yakalandım. Polis yakaladı, mahkemeye sevk etti, devlet malına zarar ve duvara slogan yazmaktan…

Slogan neydi?

Turbo: Slogan yok. O zaman bizim grubun adı “Zombi Boys”tu. Bunu yazdığımız için sıkıntı çıktı. Bir sene hapis cezası yedim. Sonra bu hapis cezası mahkemedeki iyi hal ve yaşımdan dolayı para cezasına çevrildi. Yırttık yani.

30 yıl olmuş boyamaya başlayalı… Neler değişti?

Turbo: Çok acayip bir değişim oldu. O dönemdeki problemlerle bu dönemdeki problemler de çok farklı. O dönemlerde duvara ne yaparsan yap politik algılanıyordu. Komünist misin, sağcı mısın, solcu musun diye sorulurdu. Ondan sonra 90’larda ve 2000’lerde farklılıklar oldu. Şimdiki sorunlarımız da bambaşka.

No More Lies: Ben çok daha kısa süredir sokaklardayım ama bu kısa sürede bile bir sürü değişiklikler oldu. Hâlâ graffiti baskın bir sokak sanatı. Street art yapan insan sayısı bir kaç kişi ve onlarda genelde graffiti çıkışlı. Önceden sadece Beyoğlu ve Kadıköy’de görülen işler artık Karaköy’de yoğunlaştı. O kadar yoğunlaştı ki artık iç gıcıklamaya başladı. Hem iyi hem kötü tarafı var. Bu yoğunluk bizi gerçekten yoruyor ve işlerimizin çarpıcılığını azaltıyor. Diğer taraftan da bir farkındalık yaratıyor. Instagram, graffiti önünde fotoğraf çektiren insanlarla dolu. Karikatürünü bile yaptılar bu durumun. Biz baştan beri biraz daha bu alanların dışında çalışıyorduk.

Şimdiki sorunlar ne?

Turbo: Devlet, polis ve yerel yönetimlerle artık bir sorunumuz yok. Gördüğün gibi Beşiktaş Belediyesi bize yer veriyor. Duvar boyayın diyor. Şimdiki sorunlar kendi aramızda. Çok fazla insan var boyayan. Yaptığın iş belirli bir zaman sokakta durmuyor bile. Başkası gelip üzerini karalıyor.

No More Lies: Sokakta iş yapmak çok keyifli ve halk hep olumlu yaklaşıyor. İlginç bir sahiplenme ve ilişki yaşıyoruz işimizi yaparken. Çalışmaya başlayınca o alan birden çok tanıdık, bizden bir parçaya dönüşüyor. Polisle de bir sorun yaşamadık, belediyelerle de... Biraz garip kaçacak ama ben kirlenme ve “ektra gıcır”dan şikâyetçiyim. Dokusu, hikâyesi olan duvarları seviyoruz ve o dar kıvrımlı sokaklarda birden insanların karşısına çıkmak istiyoruz. Etki müthiş oluyor. Ben o curcunayı, herkesin üst üste yazıp çizmesini sevmiyorum. Hem işlere haksızlık hem de görsel kirlilik gibi geliyor. Diğer taraftan da kentsel dönüşüm bahanesi ile rantçı tavırla “cillop” modern binalara tahammül edemiyorum. Tüm anıları silip kendimizden uzaklaşıyoruz. Hazırlanmış bir doku olmadığı için bu duvarlara ne koysan sahte duruyor.

İstanbul’da graffiti denince akla gelen önemli kırılma noktaları neler? Hangi olaylar kamusal alanda graffitinin görünürlüğünü arttırmayı sağladı?

Turbo: 80’lerde çok az insan vardı. İki-üç kişi en fazla... Break dance yapanlar merak sarmışlardı. Sınırlı sayıda yurt dışından gelen vardı. Acayip temkinliydiler çünkü polis duvara ne yapılırsa yapılsın politik görüyordu. 95’te Cartel’in gelmesiyle hiphop kültürü biraz daha yerleşir oldu. Türkçe rap başladı. Rap müziği anlaşır hale geldiği için insanlara hitap etti. Cartel’in yurt dışı röportajlarında arkada hep graffitiler vardı. İnsanların gözü rap müzikle graffitiyi birleştirdi. 97’de Blue Jean dergisinde sayfa yapmaya başladım ve orada graffitiler yayımladım. Yabancı dergilerden tarayıp koyuyordum fotoğrafları. 99’da ufak ufak insanlar bir yerlerde başladı bir şeyler yapmaya… Kırılma noktalarının en büyüğü bence 2002’deki “Extra card” reklamları oldu. Onda da parmağım var. O reklamların süpervizörüydüm. Oradaki bütün graffitiler, reklamdaki break dance’çıların giysileri ve müziğine kadar ben karıştım. Graffiti ve hiphop kültürü reklama bulaştığı için bu kültüre aşina oldu insanlar. “Ne güzel bir dünya, renkli, dans ediyor çocuklar, eğleniyor… Kötü bir şey yok bunda” dediler. O bir kırılma noktası oldu. Street art ve graffitinin popülerliğine destek olan en son şey de Pera Müzesi’nin düzenlediği “Sokakların Dili” isimli sergi oldu. Bunun artık bir sanat olduğunun herkes farkında. Gece kaçak bile yapsak, polis gördüğünde bizi, “bunlar graffitici, bunlar resim yapıyor” diyerek olayı politik tarafa çekmemeleri bile bizim için kâr!

No More Lies: Bu bir iki yıl ciddi bir kırılma yaşandı sanırım. İnanılmaz bir enflasyon var. Geçen sene Beşiktaş Belediyesi’nin de katkı yaptığı sergi önemli bir belge niteliği taşıdı. Kadıköy  Yeldeğirmeni’nde yapılan işleri çok başarılı buluyorum. Beyoğlu ve Karaköy bayağı graffiti cenneti/cehennemi oldu.  Artık herkes Banksy’yi biliyor; JR’ın işlerini görme fırsatı buluyor. Sırf graffiti ve street art görmek için sokağa çıkan küçük de olsa bir grup var.

Peki şu an yanında bulunduğumuz duvara gelelim. Bu duvarın “uluslararası” bir hikâyesi var…

Turbo: “Subway Art” diye bir kitap vardır, Martha Cooper ve Henry Chalfant’ın… İkisi de Pera Müzesi’nin sergisine gelmişti. O kitap bütün graffiti dünyasında referans olarak alındı. O kitapta işleri olan Futura, gerçekten hayranlıkla baktığım, ne ilginç şeyler yapıyor dediğim üstad bir insan. Sergi nedeniyle yüz yüze karşılaştık. Gelmesini bekledim Pera Müzesi’ne ve içeri girince asker selamı verdim. Çünkü o kamujlaj falan sever. Sonra sohbet farklı yerlere gitti ve Futura “ben Türküm” demeye başladı.

Nasıl yani?

Babası annesi vefat ettikten sonra evlatlık olduğunu öğreniyor ve gerçek anne babasını bulmaya çalışıyor. Bunun için bir dedektif kiralıyor ama elinde hiçbir şey yok. Dedektif bir sonuca ulaşamıyor. En sonunda DNA’sına baktırmaya karar veriyor ve hangi coğrafyadan geldiğini öğreniyor. İspir (Erzurum) çıkıyor. Pera Müzesi’ndeki işini de kırmızı-beyaz yaptı, Türk bayrağına gönderme olarak…

Duvar olarak da buradaki duvar verilmiş. Bende aşağıda oturuyorum. Mahallemde boyadı yani. Onun geldiğini haber alınca koşa koşa geldim buraya… Zannedersem bizim No More Lies ile boyadığımız alan tahsis edilmiş ona. Ona çok büyük geldi. Gerçekten de çok büyük bir duvar tek kişi için. Onun için yandaki duvarı beğenmiş. Yanında da sadece sprey boya getirmiş ve o duvar da büyük olduğu için “acaba ne yapayım” kafalarına girmiş. Dedim ki ne oldu, dertlisin? Bana normal plastik boya lazım, dedi. Benim bagajımda beyazla siyah var, dedim. Acayip sevindi. İkisini karıştırdı, üst kısımdaki akıtmaları yaptı. Buradan bir tahta parçası bulmuş onlarla da sütunları yaptı. Sonra da böyle farklı bir çalışma çıktı ortaya.

Futura’nın boyadığı duvarın devamını No More Lies’la boyamaya ne zaman karar verdiniz?

Turbo: Bu duvarın hikâyesi çok uzun aslında. Daha ben No More Lies’la tanışmadan evvel bu duvarı nasıl boyasam diye düşünürdüm. Pera Müzesi sergisinden sonra No More Lies Beşiktaş Belediyesi ile görüşüp bu duvarı boyamak için izin almış. Sonra bana haber verdi. Ben normalde graffitici olduğum için yazı yazıyorum aslında hep. Stencil yapan bir street artist ile bir graffitici ne yapabilir diye düşündük. Ben bir şeyler çizeyim dedim o zaman. Kuş konseptini bulduk. No More Lies kuş yapacağını söyledi, ben de uçan bir robot yaptım. Böylelikle İspirli Futura’nın işiyle hemşerisi sayılabilecek No More Lies’ın işi yan yana gelmiş oldu.

No More Lies: Bizler sokağa çıktığımızda gözlerimiz hep duvarlarda olur. Yaşadığımız yerleri geçin istanbul’daki bir çok semtte gözümüze kestirdiğimiz , aklımızın bir kenarına yazdığımız duvarlar vardır hep. Belediye ile bir araya gelince bu duvarı gösterdim, onayı aldık.  Turbo da çok istiyordu bu duvarı boyamayı, bu vesileyle beraber boyamış olduk. Diğer işlerden farklı olarak “freehand” çizdim burada. Konuyu graffiti ve street art’ın mücadelesi üzerine kurguladık. Bir iki birbiriyle hırlaşan iş daha yapmak istiyoruz.



Son olarak da Beşiktaş Belediyesi’yle yaptığınız işbirliğinden bahseder misin?

Turbo: 98’den beri Beşiktaş’ta oturuyorum. 2000’li yılların başında birkaç defa belediyeye gidip yer istedik. Dünyada “Hall of Fame” denilen izinli boyanan graffiti duvarları var. Mesela Berlin’e giden bir street artist veya bir graffitici, belediyenin tahsis ettiği “hall of fame” duvarlarını rahatlıkla boyayabiliyor. Turizm açısından da önemli çünkü sadece bu duvarları boyamak için insanlar o kente geliyor. Ayrıca gelen insanların şehri bilinçsizce boyamaması için de bu duvarlar gerekli. Garip bir şekilde ben kendi ilçemde değil de başka ilçelerde izinli duvar boyayabiliyordum. Aydın ve sanata destek veren bir belediye sınırları içinde ve aynı zamanda oturduğum yerde neden boyayamıyorum diye birkaç defa belediyeye gittim ama sonuç alamamıştım. Ama Pera Müzesi sergisi kapsamında Beşiktaş Belediyesi’nin iki çöp kamyonunu boyadık Tilt’le (Fransız sanatçı) ikimiz. O kamyonların gezmesiyle birlikte bu iş insanların hoşuna gitti. Faceboook ve Instagram’da bu çöp kamyonlarının fotoğrafları bayağı paylaşıldı, popüler oldu. Biz de Beşiktaş’ta yaşayan sanatçılar olarak tekrar Park ve Bahçeler Müdürlüğü’nden istekte bulunduk, “hall of fame” yapılırsa Beşiktaş’ta yapılır diyerek. Onlar da sağ olsunlar ilgilendiler. Sanatçılar Parkı’nda Alman Deresi denilen yürüyüş yolunun duvarını önerdiler. En kısa zamanda bu duvarı “hall of fame” olarak kullanmak üzere belediyemizle birlikte harekete geçeceğiz.

Çok teşekkürler. Son olarak eklemek istediğin bir şey var mı?

Turbo: Eskiden insanlar bizi vandal, sokaklardaki duvarları karalayan kişiler olarak görse de işin gerçeğinin bu olmadığı anlaşıldı. Dünyada artık bize sanat eseri üreten insanlar olarak bakıyorlar. Pera Müzesi’ndeki sergiyi 20 binin üzerinde insan gezdi. Her ülkeden festivallere çağrılıyoruz. Her yere davet edilen Türk sanatçıların oturduğu yerde iş yapamaması hep sorun oldu. Bunu şimdiki belediyeyle kırdık. Bundan daha da fazlasını istiyoruz. Atıl duvarlar var. Bomboş gri duvarlar var. Biz bunları gönüllü olarak renklendirmeye hazırız.

No More Lies: Bu duvarı boyarken çevre binalarda oturanların ilgisi ve yorumları yarı ürkek ama memnuniyet doluydu. İnsanları biraz daha parklara çekmek ve sanatla bu buluşmayı renklendirmek gerekir. İstanbul’da bu desteği verecek çok yetenekli graffiticiler var. Bu sanat artık dünyada “mural” denilen bir boyuta taşındı yani artık devasa apartmanlar boyanıyor. Ben Beşiktaş Belediyesi’nden de bu tip bir işbirliği bekliyorum.

Bu duvarda kim kimdir?

1. Futura
1955 New York doğumlu İspirli J sanatçı. 1970’lerin başında New York metrosunu boyayarak başladı kariyerine. O dönemlerde bütün sokak sanatçıları harf odaklı çalışmalar yaparken Futura kendine özgü soyut tarzıyla bu alana yeni bir soluk getirdi. Dünyada işleri en çok sergilenen sokak sanatçılarından biri olarak biliniyor. Pera Müzesi’nin davetlisi olarak 2014 yılında “Sokakların Dili” sergisi için Türkiye’ye geldi.

Instagram: futuradosmil

2. No More Lies
1969 Ankara doğumlu mühendis. Gündüzleri bir şirkette yönetici olarak çalışıyor. Geceleri ise hayvanlar âleminin üyelerini stencilleriyle duvarlarda ölümsüzleştiriyor. Bu yüzden gerçek ismini ve yüzünü bizden saklıyor. İstanbul’un köhne duvarlarına, mendireklere, deniz fenerlerine yaptığı kutup ayısı, gergedan, zebra, penguen ve diğerleri street art severler tarafından büyük bir ilgiyle karşılanıyor. Sticker’la başladığı street art macerasına stencil’le devam ediyor.

Instagram: nomoreliesart

3. Tunç Dindaş, namı diğer Turbo
1971 İstanbul doğumlu. Kentin en eski graffiticilerinden. Dile kolay 30 yıldır sokaklarımızı renklendiriyor. Son zamanlarda İstanbul’un kargaşasından kaçıp küçük kentleri de renklendirmeyi başladı.

Instagram: tuncdindas


B+25