24 Ocak 2011 Pazartesi

KAHRAMAN İMÇ AVM'LERE KARŞI

Sultanhamam esnafı 57 yıl önce modern bir açık hava çarşısı yapmak için bir araya geldiğinde, mimar Victor Gruen Amerika’da dünyanın ilk kapalı çarşısını tasarlıyordu. Gruen’in yarattığı akımın İstanbul’a yansıması 1988’de Galleria Alışveriş Merkezi’yle oldu. AVM’lerin tüm Türkiye’ye yayılması kapitalizminin dünyaya yayılmasından bile daha kısa sürdü. Artık önümüz, arkamız, sağımız, solumuz AVM.





1954 İstanbul’u… Sultanhamam’da bir grup esnaf modern bir çarşı inşa etmenin yollarını arıyor. O yıllarda Tahtakale ve Sultanhamam çevresi manifaturacılarla dolmuştu. Dar sokaklarda mal indirip bindirmek, müşterilere hizmet etmek zorlaşmıştı. Bu noktada İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay bir karar alarak Sultanhamam, ve çevresinin araç trafiğine kapatılması ile ilgili tebligatı esnafa bildirdi. Hemen hatırlatmakta fayda var, bu tebligat hâlâ uygulanmıyor.

Manifaturacı Remzi Peker öncülüğünde Kısmet Han’da yapılan toplantılar kısa sürede bin girişimci manifaturacıyı bir araya getirmeye başardı. Belediyenin imara açmak istediği Unkapanı’ndaki arsa bin kişinin kurduğu kooperatife önerildi. Belediye, Saraçhane-Unkapanı arasındaki alanı istimlâk edecek ve imara açacak. Kooperatif de belediyenin çıkardığı tahvillerden satın alarak inşaata başlayacaktı. Ancak belediyenin iki koşulu vardı. Uzunluğu neredeyse bir kilometreyi bulan bu alan için bir şehircilik yarışması açılması ve bu yarışmadan elde edilen verilerle birlikte çarşının mimari projesi için ikinci bir yarışma düzenlenmesi.

Kooperatif bu somut öneriyi görüşmek üzere genel kurulu 1 Eylül 1955 tarihinde olağanüstü toplantıya çağırdı. Adnan Menderes hükümeti, Vatan ve Millet caddelerini açarken yaptığı kamulaştırmalarda vatandaşa tahvil dağıtmıştı. Kooperatif 30 milyon liralık tahvil toplayarak araziyi satın aldı.

27 Ağustos 1958 yılında düzenlenen şehircilik yarışmasının amacı, mimari proje yarışması öncesinde arazinin istimlâk sınırları ve imar durumunu netleştirmek ve İstanbul’un en canlı tarihi merkezlerinden birinde yapılacak olan projenin Süleymaniye Külliyesi, Bozdoğan Kemeri ve benzeri yapılarla olacak ilişkisini belirlemekti.

Yarışma yönetmeliğine yazılmasa da, yarışma katılımcılarına sözlü olarak bildirilen verilerden biri, dönemin Başbakanı Adnan Menderes tarafından ortaya atılan bir öneriydi: Menderes, Atatürk Bulvarı’nı dik kesen, Unkapanı’ndan Süleymaniye Külliyesi’ne doğru yetmiş metre genişliğinde bir bulvar açmak istiyordu. Bu veri yarışma projelerinde kullanılsa da hayata geçmedi. İyi ki de geçmedi çünkü bu fikir uygulansaydı İstanbul’un en eski mahallelerinden biri olan Süleymaniye sivil ve dini yapılarıyla birlikte yok olacaktı.

Jüri, yarışmaya gönderilen on dört proje arasından Yüksek Mimar Cihat Fındıkoğlu, Yüksek Mimar Kâmil Bayur, Yüksek Mimar Tarık Aka, Yüksek Mimar Niyazi Duranay ve Yüksek Mimar Özdemir Akverdi’nin ortak projesine birincilik verdi. Belediyenin Planlama Müdürlüğü’nün başındaki İtalyan Profesör Piccinato, birinci gelen projeye, yapının Süleymaniye Külliyesi’yle ilişkisini güçlendirmek amacıyla bazı ekler yaptı. En önemli önerisi blokların yönünün Süleymaniye Külliyesi’ne doğru döndürülmesiydi.

19 Şubat 1960 tarihinde kooperatif davetli bir yarışma düzenledi. Yarışma şartnamesiyle birlikte katılımcı mimarlara uyulması istenen yapı programı ve mevzi imar planıyla elde edilen veriler duyuruldu. Jüri, Yüksek Mühendis Mimar Doğan Tekeli, Yüksek Mühendis Mimar Sami Sisa, Yüksek Mühendis Mimar Metin Hepgüler tarafından hazırlanan Site Mimarlık’ın projesine birincilik ödülünü verdi. 1954 yılında masa başında ortaya atılan fikrin altı yıllık bir süreçte bürokratik altyapısı tamamlanmış; mimari projeleri de üretilmiş oldu. 15 Mart 1961’de İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı General Refik Tulga’nın katıldığı bir törenle çarşının temel atma töreni gerçekleşti.

Hafriyatta bazı mezarlarla karşılaşılması üzerine belediye projede bazı değişiklikler talep etti. Bu talepler İMÇ’nin mimarları tarafından projeye eklenerek hayata geçirildi. Bugün İMÇ’nin 3. bloğunun önündeki mezarlar, bu yerinde değişikle kurtarılmış oldu. Mezar taşları üzerinde yapılan araştırmalarda, mezarlardan birinin Fatih Sultan Mehmet’in hocası ve İstanbul’un ilk belediye reisi kabul edilen Hızır Bey’e, diğerinin ise Cihannüma ve Keşfü’z Zunûn isimli eserleriyle 17. yüzyıla damgasını vuran Kâtip Çelebi’ye ait olduğu anlaşıldı.

Türk-İslam çarşı geleneğinin modern bir denemesi olan İMÇ’nin tasarımının en önemli özelliği çevresine duyarlı olmasıydı. Doğan Tekeli, Sami Sisa, Metin Hepgüler’in bu zorlu tasarım sürecinde blokların yönünü doğru belirlemek, çevredeki tarihsel yapılarla çarşı arasında güçlü bir bağ kurabilmek, yaya sirkülasyonunuyla araç trafiğini çözümlemek için çalıştılar. Blokları Şehzade Külliyesi, Zeyrek Camii (Pantokrator Kilisesi), Bozdoğan Kemeri, Şebsafa Camii ve en önemlisi de Süleymaniye Külliyesi’nin görünümünü etkilemeden yerleştirdiler. Bununla kalmayıp çarşının içinde bu tarihi yapıların izlenebileceği manzara terasları tasarladılar. Geleneksel öğeleri çağdaş bir anlayışla yorumladılar.

Bu zorlukları aşarken İstanbul’un zengin mimarlık geçmişinden de yararlandılar. İMÇ’nin arkasında kalan Süleymaniye Mahallesi’nin geleneksel konutlarını, bedestenleri, hanları ve Kapalıçarşı’yı oluşturan İstanbul’un ticari geçmişini çok iyi bir şekilde inceleyerek tasarımlarını geliştirdiler. Site Mimarlık’ın tasarım sürecindeki özenli yaklaşımları, İMÇ’nin çağdaş bir mimarlık yapısı ve Kapalıçarşı geleneğinin 1950 sonrası en görkemli örneği olmasını sağladı.

Türkiye’nin en büyük inşaatı, yedi yılda tamamlandı. İçinde bin kişilik kooperatif üyelerinin, kooperatif yönetiminin, mimarların, mühendislerin, müteahhitlerin, belediye uzmanlarının, yüzlerce işçi ve ustanın bulunduğu büyük çarklı sorunsuz işledi.

Başbakan Süleyman Demirel, İstanbul’da yapılan dönemin en büyük çarşısının açılışını yapmak için 22 Nisan 1967’de Unkapanı’ndaydı. Başbakanı binlerce İstanbullu karşıladı. Demirel kurdeleyi kesip, çarşıyı dördüncü bloğa kadar gezdikten sonra törenden ayrıldı.

Belediye, İMÇ açıldıktan sonra Sultanhamam ve Tahtakale’yi araç trafiğine kapatmadı. Bu nedenle esnaf çarşıya taşınmadı. Çarşı boş kaldı. Bu durumu Sultanhamam piyasasında yaşanan değişiklikte destekledi. İthalata dayanan piyasa yerini üretime bırakmış Sultanhamam’daki küçük esnaf dükkânlarını kapatmak zorunda kalmıştı.

1970’lere gelindiğinde ise iki olay çarşıya rağbeti arttırdı. Birincisi Sultanhamam’da yaşanan Katırcıoğlu Han yangınıydı. İkinci olay 1972-1973 yıllarında İstanbul’un en kaliteli kadifelerini yapan Epengle’nin çarşıya taşınmasıyla oldu. Epengle’nin getirdiği hareket sonucunda İstanbul’daki tüm kadifeciler birinci bloğa taşındı. Kadifecilerle birlikte gelen mefruşatçılar birinci bloğu doldurdu.

1985 Mayıs’ında dönemin başbakanı Turgut Özal Japonya’ya resmi bir ziyarette bulunacağı duyuruldu. Japonya’ya hareket etmeden önce yaptığı basın toplantısında sanayi dikiş makinesinin gümrüğünü sıfır yaparak ithalatı serbest bıraktı. Bu haberle birlikte konfeksiyon piyasası canlandı; kısa sürede Japonya’dan sanayi dikiş makineleri ithal edilmeye başlandı.

Sayıları hızla artan makineciler kendilerine merkez olarak çarşının ikinci bloğunu seçtiler. Makineciler doğal olarak konfeksiyon piyasasının da buraya taşınmasına neden oldu. Artık çarşı dolmuştu. Çarşının ismi tüm iş kollarına uyuyordu. Müzikçiler, “İstanbul Müzikçiler Çarşısı”; mefruşatçılar, “İstanbul Mefruşatçılar Çarşısı”; makineciler, “İstanbul Makineciler Çarşısı”, kooperatif kurucuları da çarşının özgün ismi olan “İstanbul Manifaturacılar Çarşısı”nı kullanıyordu.

İstanbul Manifaturacılar ve Kumaşçılar Çarşısı birçok yönden önemli bir yapı. Sadece binden fazla tüccarın bir araya gelerek düşüncelerini yaşama geçirmeleri bile 1950’lerin Türkiye’sinde büyük bir başarı. Metrekare hesabına döküldüğünde İMÇ o yıllarda Türkiye’nin en büyük yapısı.

İMÇ çağdaş bir Türk yapısı çünkü ruhunda Sultanhamam’ın daracık sokaklarında İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gün be gün gelişen bir iş kolunun heyecanını taşıyor. Mimar Kemalettin’in, Vedat Tek’in öncülüğünü yaptığı Birinci Ulusal Mimarlık akımını, İkinci Ulusal simgeleri Emin Onat ve Sedat Hakkı Eldem’in yarattıklarını sindirerek, ulusal değerlerimizi evrensele taşıyabilmiş bir yapı.

Çarşının tasarımında çarşıyla Süleymaniye Külliyesi arasından yer alan geleneksel konut mimarisinin simgesi cumbaların, Tahtakale’nin ünlü hanlarının kullanıcılarına kolaylıklar sağlayan mimari çözümlemelerinin, Türk-İslam mimarisinin vazgeçilmezi avlunun ve en önemlisi Süleymaniye’ye saygının yeri var! Kapalıçarşı’nın, Mısır Çarşısı’nın ve tüm İslam coğrafyasına yayılmış geleneksel çarşı fikrinin izleri var…

İşte bu yüzden birçok mimarlık ve mimarlık tarihi tezine konu oldu İstanbul Manifaturacılar ve Kumaşçılar Çarşısı... Bu yüzden dünyanın en saygın mimarlık ödüllerinden biri kabul edilen Aga Khan Mimarlık Ödülleri’ne, bizzat Aga Khan Vakfı tarafından 1980 yılında aday gösterildi.

İMÇ uzun yıllar İstanbul’un en büyük çarşısı olma özelliğini sürdürdü. AVM akımı 1988’de Galleria Alışveriş Merkezi’nin açılışıyla İstanbul’a ulaştı. Akmerkez, Carrefour, Capitol ve diğerleri… Sonrası herkesçe malum bir süreç… Neredeyse her kilometreye bir alışveriş merkezi yapma çılgınlığı hâlâ devam ediyor. AVM’ler çoğaldıkça trafik keşmekeşi artıyor. Sosyal yaşamtımızdaki keşmekeş trafikten de beter. İnsanlar sokaklardan soyutlanarak AVM’lerde “konserve” yeni yaşamla tanıştırılıyor. Artık geleneksel bir Türk ailesinin tatil günleri AVM’lerde geçiyor; çocuklar oyun merkezinde, hanımefendiler mağazalarda alışverişte, beyefendiler Amerikan kahvehanelerinde. Neyse ki akşam olduğunda tüm aile AVM’nin üst katındaki sinemada bir araya geliyor!

İMÇ de bu sürece karşı ayakta durmakta zorlanıyor... Zamanın ve esnafın yarattığı yapı üzerindeki tahribatı gün geçtikçe çoğalıyor. Özensiz tabela kullanımı ve vitrin genişletmeleri nedeniyle İMÇ’nin pişmiş toprak tuğlalarla kaplı özgün cephesi tamamen yok oldu. Osmanlı evlerinin klasik öğesi cumbaların modern yorumları dükkânların içine katıldığı için algılanamaz hale geldi. Çarşının şadırvanı büfeye dönüştürüldü. 2010 yılında İMÇ Yönetimi’nin çarşının özgün haline dönüştürülmesi için çarşıyı tasarlayan mimari büroya başvurması umutlandırıcı bir haber. İMÇ; kimlikli, yeniliklere açık, çağdaş bir işletme anlayışıyla ve özgün mimarisini koruyarak AVM’lere karşı savaşı kazanabilir. Çünkü İMÇ, bir dönemin mimarlığının ve manifaturacıların 1950’li yıllarda gerçekleştirdikleri muhteşem imecenin işareti olarak korunmalıdır.

Çağdaş sanat müzesi İMÇ






1967 yılında açılan çarşıda, mimar Doğan Tekeli’nin önerisiyle, sekiz çağdaş Türk sanatçısının elinde çıkma dokuz sanat eseri farklı bloklara yerleştirilmişti. Doğan Tekeli inşaat sürerken ortaya attığı fikri ve sonrasını “İmeceden İMÇ”ye isimli kitapta şöyle anlatıyor:

“…Şimdi efendim o esasında benim fikrimdi ama o zaman yapılara sanat eseri koyma fikri dünyada olan bir uygulama. Bir de Türkiye’de sanatçıların ve bazı siyasilerin de etkisiyle devlet yapılarına sanat eserleri konulmasıyla ilgili bir kanun yahut bir yönetmelik çıktı. Yönetmelikte, yapı maliyetinin yüzde ikisi kadar sanat eseri konacak devlet yapılarına, deniyordu. Böyle bir fikir genel olarak vardı havada. Bu fikirdir muhtemelen bana ilham veren. Ben de bunu sıfırdan icat etmedim. Şunu düşündüm; bu yapı Türkiye’de o dönemde bir defada yapılan en büyük ölçekli yapı. O zaman yapının otuz kırk yıl içinde bugünkü haline geleceğini de tasavvur edemiyordum. Bu yapı çağdaş Türk sanatından örnekler taşımalı dedim, kanunun esprisine uygun olarak. Süleymaniye’de nasıl Karahisâri’nin hatları, Sarhoş İbrahim’in vitrayları var, bu da öyle bir şey; çağın Türk sanatından bir örnek taşımalı…”

Eserler:
I. Blokta Kuzgun Acar’ın “Kuşlar” heykeli,
I. Blokta Füreya Koral’ın seramik panosu,
I. Blokta Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun mozaik panosu,
I. Blokta Eren Eyüboğlu’nun mozaik panosu,
II. Blokta Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun “İstanbul” mozaik panosu,
II. Blokta Yavuz Görey’in beyaz mermer çeşme plastiği,
V. Blokta Ali Teoman Germaner’in doğal taştan duvar rölyefi,
V. Blokta Sadi Diren’in seramik panosu,
VI. Blokta Nedim Günsür’ün “Atlar” mozaik panosu.

AVM’lerin İstanbul işgali sürerken İMÇ nazara geldi

2005 yılında İstanbul’un her köşesinde AVM’ler yükselirken, İMÇ Yönetimi çarşının yanında sahibi olduğu boş bir araziye otopark yapmak için belediyeye başvurdu. Başvuru sırasında askıda bekleyen bir imar planı değişikliği İMÇ yönetiminin gözüne çarptı. 22.09.2005’te onanan 1/5000 ölçekli nazım imar planı ile 1/1000 ölçekli imar planında İMÇ’nin bulunduğu alan “prestij konut alanı” olarak gösterilmişti. Daha da ilginç olan durum yeni plana itiraz süresi o gün doluyordu. İMÇ Yönetimi hemen askıdaki plana itiraz etti; yürütmeyi durdurmak için dava açtı.

Büyükşehir Belediyesi İMÇ’nin altı bloğunu yıkarak yerine “elli prestij konutu ve arasta karakterinde çarşı” yapmak istiyordu. Prestij konutlarının mimarisi geleneksel Osmanlı evini esas alarak tasarlanacaktı. Yani binin üzerindeki dükkândan oluşan çarşı kamulaştırılacak, 1950 sonrası çağdaş mimarlık örneği, Türkiye’nin o dönemde yapılmış en büyük çarşısı yıkılacak, yerine de “elli prestij” konutu yapılacaktı.

Gazeteciler, mimarlar, akademisyenler, sivil toplum kuruluşları İMÇ’nin yanında yer aldı. Çarşının korunması yönünde fikir belirttiler. Dönemin Eminönü Belediye Başkanı Nevzat Er bile yıkım kararının yanlış olduğunu söyledi. Ancak Büyükşehir Belediyesi kararından dönmedi. Son noktayı Danıştay koydu. 13 Kasım 2008 tarihinde belediyenin itirazını da reddeden Danıştay “özgün mimari kimliği, ödül almış Cumhuriyet Dönemi yapıları ve değişik dönem kültür mirasıyla bütünleşmiş” çarşının yıkılıp yerine villa yapılmasının “şehircilik ilkelerine, planlama esaslarına ve kamu yararına uygun olmadığını” belirtti.

1954’te Amerika’daki çarşıların vaziyeti umumiyesi

Sultanhamam esnafı çağdaş bir çarşı hayaliyle Kısmet Han’da toplanırken, aynı yıl Amerika’da Victor Gruen isimli bir mimar da çevreye duyarlı, insancıl bir kompleks tasarımı üzerine çalışıyordu. Amacı insanları bir araya getirerek sosyalleşmelerini sağlamaktı.

Aslen Avusturyalı ve koyu bir sosyalist olan Gruen, Hitler’in politikalarını benimsemediği için 1938’de Amerika’ya göçmen olarak gitti. Gruen’in tasarladığı Southdale Mall’un 1956 yılındaki açılışında Amerika’da yer yerinden oynadı. Dünyanın ilk kapalı alışveriş merkezi binlerce Amerikalının akınına uğradı. Amerikanın en önemli gazeteleri ve dergileri bu olayı ön sayfalarından duyurdu. Gazetecilerin deyimiyle Southdale alışveriş merkezi “Amerikan tarzının vazgeçilmez bir parçası” olmuştu. Gruen’in sosyal merkez konseptinin örnekleri kısa sürede ticarileşerek arttı. Konsept kalite kaybına uğradı, sosyal amaçlı özelliklerini kaybetti. Fikrinin yozlaştırıldığını gören Gruen 1970’lerde “bu soysuz gelişmelere nafaka vermeyi reddediyorum” diyerek Amerika’ya terk etti. Avusturya’ya döndü. “Mall Maker” 1980 yılında da Avusturya’da vefat etti.

Peki İstanbullular AVM’lere “nafaka vermeyi reddederlerse” ne yapacaklar? Gruen gibi şanslı olmadığımız çok açık. Şimdiden uzakta bir köy aramaya başlayalım. Yarın çok geç olabilir.

1 yorum:

nornek dedi ki...

IMC- Sanat muzesi acilimina bayildim!